24 Kasım 2010 Çarşamba

Seslendirme sanatçısı Levent Yıldız

Kore dizilerinin vazgeçilmez seslendirmeni... Onu Trt'de bir çok projeye sesiyle hayat verirken duyabilirsiniz. Aynı zamanda Kanal B'de haber spikeri ve hazırlayıp sunduğu programları var gelin onu kendi cümleleriyle tanıyalım...



Kanal B Ana Haber Spikeri ve aynı zamanda seslendirme sanatçısı;
Levent YILDIZ'la Röportaj

-Öncelikle kendinizden biraz bahseder misiniz?

1977'de Ankara'da doğdum. Ismim Levent YILDIZ. 16 yaşından itibaren televizyonların içerisinde farklı farklı görevlerde bulundum. Şuanda da Kanal B televizyonunda Ana Haber Bültenini ve aynı zamanda 'Vatan İçin' adlı programı hazırlayıp sunuyorum.

''O kumaşı hep üzerime uygun görmüştüm.''


-Spiker olmaya sizi iten şey nedir? Yani nasıl başladınız bu mesleğe?

Spiker olmaya beni iten şey şöyle, biraz evvel söyledim ya hakkaten çok küçük yaştan itibaren Trt'de büyüdüm ben. Trt Radyo Çocuk Tiyatrosu'ndan itibaren çeşitli dramalar, tiyatro her zaman hayatımda oldu. Onun dışında programlar hazırlayıp sundum çeşitli televizyonlarda. Aynı zamanda yıllardır seslendirme yapıyorum. Ana haber dairesiyle bağlantılı bir kaç iş yaptım 20-22 'li yaşlarımda. Işte o zamanlar Zafer ağbi vardı. Zafer KİRAZ onu görürdüm falan çok hoşuma giderdi tavrı edası. O kumaşı hep üzerime uygun görmüştüm. Yani ben olabilirim olmalıyım böyle birşey yapmalıyım ilerde daha ilerde diye düşünmüştüm. Sonra işte hayat öyle gelişti tesadüf diyelim. Kanal B kurulduğu zaman buradan bir yetkili benimle de daha evvel çalışmış farklı farklı ortamlarda, arayıp böyle böyle bir durum var dedi. Burda haber dairesi merkezinde görev almak ister misin? onun öncesinde bir 6 aylık eğitimimiz olacak dedi. Seve seve kabul ettim. Ilk gün geldim çok sıkıldım. Çünkü hem ciddi vakit ayırmak gerekiyordu ben aynı zamanda çalışıyordum da. Yani hem maddi hem manevi çok ciddi kayıplarım olacaktı. Ama daha sonra hem iş sardı hem de enterasan birşey var bende böyle istediğimde yapmalıyım gibi bir hırs. Bazen kötü bazen iyi. Onun doğrultusunda ya da onun zorlamasıyla kendi kendimi ittim yani kimse ben itmedi.

-Bu noktaya gelebilmek için neler yaptınız? Hangi eğitimleri aldınız? 

Gazi Üniversite'sinde felsefe okudum hiç ilgisi yok aslında televizyonla. Daha sonra Eskişehir Anadolu Üniversite'sinde işletme okudum filan. Ama şöyle bir şansım oldu bu akademik okuduğum okullar hiçbiriyle de çok ilgilenmedim açık söyleyim yani asıl okulum benim Trt oldu. Trt de büyümek ve orada ki şuanda hani televizyonda izlediğimiz hakkaten her bir konuda duayen olan insanlar zamanında Trt'den çoğunlula çıkıp medyada yer buldular ve onlarla çalışmam şans, şans bu benim için yani şansım oldu şanslıydım bu anlamda. Işte gerek stüdyoda seslendirme yaparken, gerek bir dramada yanımda aktör olarak ya da gerek bir program çekerken, danışman olarak asistan olarak belki ben filan.. Yani sürekli televizyonculuk, televizyon gibi yani öğrenilmesi gereken şeyleri hep o anlamda birebir içinde yaşayarak..

-Diksiyon dersi ya da bu konuda eğitim aldınız mı?

Almadım. Çünkü dedim ya daha diksiyon nedir? Insanların diksiyonları, konuşma şekilleri küçük yaşlarda yerleşir. Işte ben 13-14 yaşındaydım yanımda 'böyle böyle konuşan' (sesini daha çekici yaparak konuşuyor) adamlar vardı onları duyarak yani hakikaten Türkiye'de en güzel Türkçe'yi kim konuşuyorsa hala onlar konuşuyor, onları duyarak büyüdüm. Yani günün 10 saati onların yanındaydım. Şans işte o yüzden de böyle kendiliğinden oldu. Öyle özel bir eğitim görmedim ama tabi şimdi bunun için şeyler var eğitim olanakları var.

Bizim Kanal B bünyesinde de zaman zaman açılan kurslar işte Ankara'da da İstanbul'da da çeşitli diksiyon kursları falan var. Onlarda da gayet kaliteli insanlar belli bir noktaya getirebiliyorlar. Ama yani böyle özel bir diksiyon anlamında eğitim almadım.

'' Mesela ben bir yerde memurum diyelim, o gün biraz az çalışabilirim, az konsantre olabilirim, birkaç gün kendimi dinlendirebilirim yaptığım işte ama bizim işte öyle birşey yok!''

-Spiker olmanın avantajları veya dejavantajları nelerdir?

Avantajları yok. Şöyle avantajları var diyebilirim, dışarda işte özel hayatınızda, bazen çevrenizde tanıyıp gelip birşeyler sorduğunda insanlar, işte bakkalda, ne bileyim alışveriş mağazasında gömlek alırken, tanıyıp Türkiye'ye dair bişey sorduklarında, onlarla onu paylaşmak anlatmak yani hem özel hissettiriyor. Manevi anlamda avatajlarından biri bu ama o aynı zamanda dejavantaj çünkü sürekli kontrollü davranmak zorundasınız dışarda. Üzerinize bir gömlek giyiyorsunuz, bir kanalı temsilen çıkıp ana haber sunuyorsunuz, dışarda bunun aksine hareket ederseniz ve bir kişi bile görse ki bir kişi bile bizim seyircimizdir. Bütün inandırıcılığını kanalın sarsıyorsunuz sadece sizin değil yani. Burda yüz kişi, iki yüz kişi emek veriyor ve senin dışarda yaptığın zobidik bir harekette bunu sarsma riskin var. Kendini sürekli kontrollü davranmak zorunda kaldığından bazen sıkıyor bu yani dezavantajlardan biri. Diğer yandan haber, haberin içinde olmak haberle yaşamayı gerektiriyor. Yani sadece burda geldik, habere hazırlandık, sunduk, işte birkaç haber hazırladık, çıktık, eve gittik, normal hayatımıza döndük gibi olmuyor.

Haber bir yaşama biçimi haline gelmezse yapamaz insan. Yani böyle çok arkadaşımızı gördük çok yetenekliydiler ama hayatlarının geri kalanlarına bunu yansıtamadılar sıkıldılar. Çünkü zor meşakkatli. 24 saat bunu düşündüğünüzü düşünsenize. Yani haberle yatıp haberle kalkıp hep bununla ilgilenme durumunda olup bu anlamda beyninizi yorarak yaşayınca bi noktada sıkılabiliyorsunuz eğer bunu içinize sindiremezseniz.

Yani bu hem avantaj hem dejavantaj bizim mesleğimiz açısından. Öte yandan yorucu her meslekte olduğu gibi. Özellikle beyin yorulduğunda insan da yorulduğunu hissediyor ve de stresli yani her gece saat 20.00'de insan oraya çıkıp adrenalin top seviyede yapabileceğiniz en ufak bir hatada bir sürü şeyi mahvetme riskiyle karşı karşıyasınız.

Günümüz Türkiye'sinde Kanal B gibi bir kanalla çalışıyorsanız bazı şeylere ekstra dikkat etmeniz gerekiyor. Işte birine soracağınız en ufacık yanlış bir soru hem sizin hem kanalınızın ve de çalışan arkadaşlarınıza sıkıntı doğurabiliyor yani yüzde yüz konsantrasyonla yaptığınız işi en iyi... Şöyle birşey yok yani mesela ben bir yerde memurum diyelim, o gün biraz az çalışabilirim, az konsantre olabilirim, birkaç gün böyle kendimi dinlendirebilirim yaptığım işte ama bizim işte öyle birşey yok yaptığınız işte her daim. Bu sadece kameranın önünde değil kameranın arkasında da yani rejide de mesela orada da 10 kişi 15 arkadaşımız çalışıyor herhangi birinin yapacağı en ufak bir hata yaptığı işi batırır. Dolayısıyla diyelim ki bir yayını o anda otuz kişi yapıyorsa, otuz kişininde full konsantrasyon içirisinde olması gerekiyor yani zor bişey otuz kişinin birden aynı anda aynı konsantrasyonda... Çünkü insanların özel hayatları var, dışarda bir sürü şey yaşıyorlar sevgilisiyle kavga ediyor, annesiyle kavga ediyor...

Hiç birşeyi yansıtamazsın yani.. Ben yayındaydım, şimdi aklıma geldi. Böyle bir sürü şey oldu da.. Önümüzde Anadolu Ajansı var haberler düşüyor, aynı zamanda canlı yayın baktım bir kaza haberi geldi. Ilgilendim bir baktım halam, benim öz halam hayatını kaybetti, ben yayındaydım ve daha yarım saat vardı yapabilecek hiç birşey yok. Yayını bitireceksin önce. Çünkü burda kendinize değil bir başka insanlara yani kamuya, bu kanal zaten öyle kuruldu. Kamuya hizmet etmek için kimseye değil. Dolayısıyla o konsantrasyonuzu sağlayıp otuz kişinin birden birşeyi kotarması hem çok ciddi bir güç, avantaj manen, hemde dezavantaj ciddi bir yorgunluk doğuruyor. Yani aklıma ilk gelenler bunlar tabi binlerce var ama...


''Stüdyoya girip seslendirme yapmak o başka birşey benim için rahatladığım bir nokta.''

-Peki, bir tercih yapıldığında dublajı mı yoksa spikerliği mi seçersiniz? Yani ilerde kendinizi nerde görüyorsunuz?

Kesinlikle şuan yaptığım iş, dublaj değil. Yani o dönemde de öyleydi şimdi de öyle. Yan iş gibi hobi diyemem çünkü profesyonel bir iş. Çok önemli bir iş Türkiye için her ne kadar çok farkına varılmıyorsa da zaman zaman dublaj konusu. Özellikle izleyen kesim konusunda sıkıntılar var bence.

Dünyada birkaç iyi dublaj yapan ülkeden biriyken biz, son derece kalitesiz işler çıkıyor son dönemde İstanbul tabanlı. Çünkü maximum kârı hedefleyen kanallar ve şirketler sokaktan geçen herkese seslendirme yaptırmak gibi bir durumla karşı karşıya bırakıyorlar izleyicileri. Izleyicilerden bir reaksiyon gelmiyor. Adam para veriyor işte bir platforma bilmem ne kadara işte şuna buna ama izlediği film son derece kalitesiz seslendirilmiş. E şimdi yani aç demi yani bu ne? de birşey de ki onlarda daha iyisini yapmaya yönelsinler daha iyi sesleri kullanmaya yönelsinler falan filan. Bu tabi seslendirmenin ayrı sıkıntıları.

Bu anlamda Türkiye Radyo ve Televizyon kurumunun bir misyonu var doğru seslendirme işte doğru Türkçe doğru dublaj ki hala en iyi bu anlamda dublajı Trt yapar Türkiye'de. Ama onunda son dönemde bir şeyi var, bir başka değerlendirmesi var bu konuda sanıyorum. Onlarda yaşadıkları başka sıkıntılar ve inşaallah öyle değildir ama kâr marjlarını düşürerek bu işi dışarıya filan yaptırmak gibi bir dertleri varsa eğer -ki şuan durmuş durumda bildiğim kadarıyla orda da seslendirmeler- büyük yanlış içine düşerler. Çünkü Trt bizim hepimizin kanalı ve orada para, pul, şu bu düşünülmez. Yapılan işin maximum iyi olması düşünülür. Ama ben seslendirme mi yaparım, spikerlik mi, işte televizyonculuk mu ya da işte haber spikerliği habercilik mi, derseniz kesinlikle habercilik. Burda görüyorum kendimi de ilerde. Burda başka bir noktada. Daha benimde kuşkusuz önümde idollerim var. Her ne kadar söylemeyecek olsamda var ve onların oturdukları yerde görmek isterim kendimi ilerde ama bu seslendirmeyi bırakacağım anlamına gelmez çünkü benim için çok acayip bir keyif. Yani çok iyi hissettiğim anlar onlar. Stüdyoya girip seslendirme yapmak o başka birşey benim için rahatladığım bir nokta o yüzden onu da bırakmam. Asla bırakmam.

-Çok teşekkür ederim zaman ayırdığınız için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder